İstanbul Ankara İzmir İletişim Formu

DİKSİYON EĞİTİMİNİN ÖNEMİ

Güzel Konuşmak Eğitimle Gerçekleşebilir mi?

Toplumumuzun büyük kesimi, güzel ve etkili konuşmanın eğitimle değil, doğuştan kazanılan bir yeti olduğunu düşünmektedir. Kekemelik, pelteklik gibi konuşma bozukluklarının bile konuşma terapisiyle düzeltilebildiği düşünüldüğünde, bu düşüncenin ne kadar yanlış olduğu tartışmasız bir gerçektir.

Birey doğar ve dünyayı gözlemlemeye başlar. Yakın çevresi ve ailesinin konuştuğu dil özelliklerini de kulağıyla duyar ve taklit eğilimiyle anadilinin ses özelliklerini edinir. Bundandır ki, Denizli'de doğan biri Denizli ağzıyla, Diyarbakır'da doğan biri Diyarbakır ağzıyla, Rize'de doğan biri Rize ağzıyla konuşmaktadır.

Her dilde olduğu gibi, Türkçe'de de standart ağız bulunmaktadır. Öteden beri, standart ağız olarak da İstanbul ağzı süregelmiştir. Belli konumda olan her bireyin, kendi anadilini, anadilinin standart konuşma kurallarıyla bilmesi ve alt kuşaklara örnek olması gerekmektedir.

Diksiyon eğitimi, sadece standart konuşma dilinin öğretildiği bir eğitim değildir, tabii ki...

Birçoğumuz henüz doğru soluk almayı bile bilmemekteyiz. Oysa, sağlık açısından, stres yönetimi açısından olduğu kadar, konuşurken akıcı ve etkili konuşabilmek açısından da temelde, soluk bulunmaktadır. Soluğu akciğerlerimizin alt kesiminden alabilmeli, diyafram kasımızı geliştirerek, konuşma sırasında soluğumuzu dizginleyebilmeliyiz.

Söylemek istediklerimizin, etkili olacağı düşüncesiyle bazen sesimizin şiddetini yükseltir, bazen de kibar olmak kaygısıyla sesimizi tiz bölgeden kullanmaktayız. Oysa, ses, bir bireyin kendine duyduğu öz güvenin en önemli yansıtıcısıdır. Ses eğitimle güzelleşir mi? Tabii ki, herkesin sesi birbirinden farklıdır ve çalışarak bambaşka bir ses tonuna sahip olmak olanaksızdır. Ancak, sese tını kazandırarak ve sesi maskeye yerleştirerek, hayatımızın sonuna kadar kulağa hoş gelen bir ses tonuyla konuşabiliriz.

Etkili iletişim modelinde, konuşucu anlaşılır olmak, dinleyici de konuşmacının konuştuğu konunun içeriğini anlamak için çaba harcamalıdır. Oysa, gözlemlenen örnekler, konuşmacının, dudak - dil ve çene kaslarını çok az kullandığı doğrultusundadır. Durum böyle olunca, dinleyici de, konunun içeriğini anlamak için harcadığı çabadan çok daha fazlasını sözcüklerin ne olduğunu anlamaya harcamaktadır.

Türkçe yazıldığı gibi okunmaz.

Doğru konuşmak amacıyla yazıldığı gibi okuyanların ya da konuşanların ne kadar yapay olduğunu hepimiz farketmişizdir. Yazı dilini inceleyen bilim dalıyla, konuşma dilini inceleyen bilim dalları birbirinden farklıdır. Birinde harf, diğerindeyse ses incelenir. Harf olarak tek gösterimi olan a'nın kalın ve ince olduğunu hepimiz biliriz. Oysa, açık e'yi kapalı, kapalı e'yi açık söyleyen bir çoğu yıllardır öyle konuştuğu için yanlışının farkında bile değillerdir.

Konuşma eğitiminin temel amaçlarını, toplum karşısında korkmadan, rahatça, konsantrasyon eksikliği hissetmeksizin konuşmak, doğaçtan hazırlıksız konuşabilmek, etkili konuşmanın kurallarını bilmek; duygu ve düşünceleri biçemine uygun, akıcı ve rahat; soluğu ve sesi düzenli; jest ve mimikleri bilinçli; süre, tonlama, ezgi, ulama, kavşak ve durağı kapsayan bürün dizgesini etkileyici bir biçimde seslendirmek olarak sıralayabiliriz. Amaçlarda da görüldüğü gibi, konuşma, sadece sözcüklerin ses dizgesi aracılığıyla başkalarına aktarılması değildir. Diğer iletişim biçimlerinde olduğu gibi, kendine özgü kuralları ve yöntemleri vardır.

Bilindiği gibi, bilim bilmeye, sanat yapabilmeye dayanır. Bu olgunun bilincine varmış kişi; doğru, düzgün, akıcı, rahat ve güzel konuşmanın, yetinin ötesinde öğrenmeye dayalı bir sanat olduğunu anlamakta güçlük çekmez.

Bu sanatın önemini kavramış, başta anne-babalar olmak üzere, öğrenciler, öğretmenler, avukatlar, doktorlar, satış elemanları, sekreterler, psikologlar, yöneticiler, danışmanlar; kısaca, konuşan, dinleyen ya da okuyan herkes diksiyon eğitimi almalı, günlük yaşantının önemli kesitini oluşturan iletişim becerilerini geliştirmelidir.

Back to Top